Ne zaman İşçi, Memur ve emekliye üç kuruş bir artış oldu mu, piyasalarda her şeye zam kaçınılmaz bir hal alıp gidiyor. Serbest piyasa ekonomisini kendimize kalkan yapıp canımız sıkıldıkça temel ihtiyaç maddelerine zamları yapıştırıyoruz.
Elektriğe, suya, doğalgaza ve en önemlisi petrol ürünlerine zam mı geldi, Allah yardım etsin!.. Daha o gün zam yağmurundan nasibini almayan bir tek ürün ve en önemlisi kiralara gelen zamlar altında dar gelirli vatandaşlar inim, inim inlemekteler.
Çarşı da Pazar da hava şartlarını, döviz kurlarında ki değişmeleri ve kısacası enflasyonu bahane edip fiyatlarla oynayıp insanları mağdur etmek, Müslüman bir topluma yakışmayan bir davranış olmadığını bilmemiz gerekir. İnsanların ihtiyaçlarını fahiş fiyatlarla satıp kar ettiğini sanan kişiler aslında helal yoldan para kazandığını sanmasınlar. Onlar kazandıkları paranın hak edileni kadarı ile geçinirler. Diğer kısmı ise haram yolunda tükenip biter.
Biz ne ara böyle tamahkâr ve amelsiz bir hal aldık? Gerçekten üzülmemek elde değil. Döviz kurları arttığında Soğan, patates, yumurta v.s. gibi temel gıda ürünleri de döviz kuru kapsamında artıyor. Sebze ve meyveler sanırsın Avrupa’dan veya Amerika’dan geliyor. Hele, hele ev kiraları mı onu hiç sormayın! Bu gidişle yakında kiracıların birçoğu parklarda bahçelerde çadır kurmaya başlar. Toplumu bir para hırsı kaplamış ki Allah ıslah eylesin!
Dar gelirli mi? O zavallılar ise bankalardan kredi üstüne kredi çekip, bu bataktan kurtulmak için milli piyango gibi şans oyunlarına umudunu bağlamış! “Ya çıkarsa” hayali ile yuvarlanıp gidiyorlar.
Peki, bu işin sonu nereye varacak diye sorarsanız, çok basit çözümü var: Önce bizler kendimize bir çeki düzen vermeliyiz. Yani, öncelikle fırsatçılıktan uzaklaşıp dürüst bir kişiliğe sahip olmalıyız. Hak etmediğimiz kazançtan uzak durup, hak edeceğimiz şekilde ticaret yapıp helal kazanç elde etmeliyiz. Devletin veya kolluk güçlerinin zoru ile değil kendi rızamız ile ticaret yapmalıyız.
Ama ne yazık ki bütün bu söylediklerimizi kendimiz yazıp, kendimiz okuyoruz. Para hırsı bizim gözümüzü kör etmiş gibi bir durum söz konusu.
İnsan pazarlara alış veriş yapmak için çıkmaya korkuyor. Bir Pazar çantası dolusu ihtiyaçlarınızı almaya kalktığınızda en azından bir yüz elli liranızın gittiğini görürsünüz. Ayda altı yüz liranız Pazar harcamalarına, en azından bir bin lira ev kirası, doğal gaz, elektrik ve su derken cebinizde tek kuruş kalmadığı gibi bakkala yaptığınız borcu ödemek için ikinci bir iş yapmayı düşünmekten başka yol kalmıyor sizlere.
Hele, hele bir de emekli iseniz ve tek emekli maaşı ile geçiniyor ve de kirada oturuyorsanız işte o zaman size: “Allah yar ve yardımcınız olsun demekten başka söyleyecek bir laf bulamıyorum!”
Öyle bir zaman da yaşıyoruz ki denge diye bir şeyin kalmadığı, insanların korkunç harcamalar yaptığı, lüks hayat özlemi ile türlü şans oyunlarına bel bağladığı bir zaman dilimi içindeyiz. Bir yandan şaşaalı hayata özenerek çeşitli kanunsuz işler peşinde koşup bir den zengin olmayı amaçlayanların olduğu bir dönemde yaşıyoruz. Diğer yandan kendi yağı ile kavrulan ve her daim şükreden, haramdan ve haksız kazançtan korkup aza kanaat eden, bir yaşantı sürenlere şahit oluyoruz.
Hani bir şarkıda ki gibi:
Dostum, dostum güzel dostum,
Bu ne beter çizgidir bu,
Bu ne çıldırtan denge?
Yaprak döker bir yanımız,
Bir yanımız bahar bahçe
İnşallah bu çizdiğimiz kötü tablo şarkıdaki yaprak döken yanımız değil de, bahar bahçe olan yanımız olur. Hiç kimse kimseye muhtaç olmadan rahat huzur ve bolluk içinde yaşar…