MOBİL MÜZİK HOLLER!

GÜRÜLTÜ KİRLİLİĞİ İNSANLARI CANINDAN BEZDİRDİ

 

Bu günlerde yeni bir moda akımı ilçe halkını rahatsız eder oldu. Arabalarının müzik çalarını sonuna kadar açıp, üstelik araçlarının camlarını da indirerek adeta bir mobil müzik hol haline getiren gençler Cadde Sokak demeden müzik dinletisi yapıyorlar.

Kendi zevklerine göre müzik parçalarını çalarak tur atmaları insanları rahatsız etmeleri dayanılır şey değil. Soğuk havalarda bile bu aymazlar seyyar müzik hollerini rahatça yapmaları da ayrı bir durum.

Bizde gençlik yaptık. Ama böyle çevreye rahatsızlık verecek derecede asla bir hareketimiz olmadı. Zaten böyle bir harekete büyüklerimiz izin vermez ya ailemize şikâyet eder, yâda onlar cezamızı keserdi.

Hani geçen günkü yazımda belirttiğim gibi:

“NE GÜNLERE KALDIK EY GAZİ HÜNKÂR!” yazımın başlığı gibi!

Bu Z kuşağı neme nem bir şey! Büyük küçük dinleyen yok saygı ise hak getire… Allah sonumuzu hayır eylesin demekten başka yapacak bir şey de yok sanırım.

Zaman öyle değişmiş ki, kimseye söz söylemek bir yana dursun ağzını açtın mı lafı ağzınıza tıkıyorlar. Daha da ileri gidip yaşına başına bakmadan üzerinize yürüyüp sizi darp etmeye yelteniyorlar.

Saygının ve sevginin kalmadığı, hoşgörünün rafa kalktığı, kavgaların çoğalıp arttığı bir döneme kaldık. Büyüklerimiz hep bu günlerden söz ederek kıyametin küçük alametleri diye söz ettiği bu günlerde yaşıyoruz.

Bir bakıma aslında kıyameti biz kendi ellerimiz ile davet ediyoruz. İşte biz bunun farkında değiliz!

Onca yaşanan felaketlerden bile ders almıyorsak, her şeyimizi madde üzerine kurup eş dost ve insanlarımıza zulmediyorsak, bundan ala kıyamet mi olur?

Aile hayatında anne ve babalarından iyi terbiye almayan, büyüklerine saygıda kusur eden, gözü para ve şöhretten başka bir şey görmeyen bir körlük içerisinde yaşayan bir nesli üzülerek takip ediyoruz.

Camiye gelip ibadet ettikten sonra bile büyüklerine hakaret eden bir gençlikten ne beklersiniz?

Bakın sizlere başımdan geçen bir olayı aktarayım:

Biliyorsunuz üç yıla yakın bir pandemi dönemi geçirdik. Bu dönemde insanlar neredeyse bir birlerinden uzak yaşamaya mahkûm oldular. Bu dönemde camilerde mesafe kuralı uygulandı ve özellikle temizlik ve hijyene önem verildi. Bizde Akşemsettin cami derneği olarak hayırseverlerin katkısı ile caminin altında bir mescit yaptırdık. Vakit namazlarında yaşlılarımız yukarıya çıkmayıp düzayak bu mescitte namazını kılsınlar. Hem enerji tasarrufu ve hem de yaşlılarımız rahat etsinler diye böyle bir işe giriştik ve hamdolsun burayı ibadete açtık. Her şeyimiz yap yeni. Halılar falan. Mescidin girişinde cama ve içeri girişteki ayakkabılık kısma:

“ LÜTFEN ÇIPLAK AYAKLA İÇERİ GİRMEYİNİZ!” diye tabela asmamıza rağmen hala girenler olunca bu defa derneğimizden elde ettiğimiz gelirle çorap aldık çıplak ayakla girenlere vermeye başladık. Bazı kendini bilmez üstelik belki okumuş cahil gençlerden biri neredeyse benimle kavga edecek duruma geldi araya cemaatten giren olmasa delikanlı diyeceğimiz bu insan müsveddesi beni darp edecekti.

Biz camiye gelen diğer cemaatin sağlık içinde ibadet etmesini amaçladığımız için böyle bir uygulama getirmemize rağmen, hala çağdışında yaşayan kişilerin olması insanı gerçekten çok üzüyor. Şimdi bütün bunları yaşamamıza rağmen seyyar müzik hollerde gözyaşları içinde kalıyor.

Bütün bu olumsuzluklar düzelir mi bilmem ama, bu yaştan sonrada hiç ümidim yok doğrusu. Hani bir zamanlar merhum Cem Karacanın bir parçası vardı:

“Biz görmedik sen görürsün yavrum, yavrum güzel günleri mutlaka!”

İnşallah o güzel günleri görürüz!