Bugün 23 Nisan. Takvimler bir kez daha “Çocuk Bayramı”nı gösteriyor.

Meydanlarda neşeyle okunan şiirler, rengarenk kostümler içinde sahneye çıkan minikler, sosyal medyada ardı ardına paylaşılan süslü kareler…

Her şey çok güzel görünüyor.

Ama…

Bu topraklarda bazı çocuklara o bayram hiç gelmedi.

Henüz küçücükken bir aşiretin içinde tecavüze uğrayıp, ailesiyle birlikte diri diri parçalanarak öldürülen bir çocuğun ardından, hangi neşeden bahsedebiliriz?

Kimileri kürsüde gururla şiir okurken, o sadece suskunluğa gömüldü.

Çığlığı bastırıldı, varlığı karartıldı.

Ve biz, kutlamaya devam ettik.

Bir başka şehirde, annesi çöp toplarken evde tek başına kalan çocuk…

Yanarak can verdi.

Bayram sabahıydı.

Ama onun sabahı yalnızlık, yoksulluk ve çaresizlikle başladı.

Ve bir daha hiç uyanamadı.

Otel yangınında, “ayrıcalıklı” çocuklar da alevlere teslim oldu.

O an hepimiz bir şeyi hatırladık:

Çocuk olmak; fakir ya da zengin olmakla değil, ilk yananda eşitlenmekle başlıyordu.

Ama o eşitlik yalnızca acıda var oluyordu.

Pazara giden çocuk bıçaklandı.

Hayatta kalamadı.

Bu ülkede çocuklar pazara bile çıkamaz hale geldi.

Yaşamaya değil, yalnızca hayatta kalmaya çalışıyorlar artık.

Ve hastanelerde doğar doğmaz çetelerin eline düşen bebekler…

Adı bile kayda geçmeden ölenler…

Hiç kimse duymadı onları.

Çünkü doğmamış sayıldılar.

Maalesef görünmeyen çocuklar ülkesine döndük.

Bugün, bayramlık kıyafetlerle sokakta dolaşan çocuklar da var.

Ama camdan bakan, alamadığı ayakkabıya gözlerini dikip içini çeken, paçalarını düzeltip gözyaşını içine akıtanlar da var.

Onlar sahnede yoklar.

Çünkü biz, bayramı bile sınıflara böldük.

Ve unuttuk.

Atatürk, bu bayramı sadece törenlerde şiir okuyan çocuklara değil;

sokağa terk edilenlere, sesi bastırılanlara, korkanlara da emanet etmişti.

Biz ise bu emaneti taşıyamadık.

Yüzlerce, binlerce çocuğu ya kaybettik…

Ya da hayattayken ölü bıraktık.

Bugün kutlanacak bir şey varsa, o da vicdanın kıyısına gelip utanabilmemizdir.

Kendimize şu soruyu sorabilmemizdir:

“Ben bu ülkenin görünmeyen bir çocuğu olsaydım, bana ne düşerdi?”

Çocuklar yanarken,

Bayrak yetmez.

Alkış yetmez.

Tören hiç yetmez.

Bugün susan her vicdan, o çocukların çığlığını biraz daha büyütür.

Ve biz bu çığlıkta, her 23 Nisan’da biraz daha küçülürüz.

Unutma:

Bayram, yalnızca yaşayana kutlanır.

Ve bu ülkede hâlâ yaşam mücadelesi veren binlerce çocuk varken,

görevimiz sadece kutlamak değil;

onlar için savaşmaktır.

Bugün bayram değil.

Bugün bir milletin yüzleşme günüdür.

Bugün çocuklara oyuncak değil, adalet borcumuz var.

Görünmeyen çocukların sesi olalım.

Bir sonraki 23 Nisan, herkes için bayram olsun.