Kadın; anadır, candır, bacıdır, yardır, yarendir, eştir, yoldaştır. “Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz” derler. “Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar”, “Cennet anaların ayakları altındadır”, “Kadın evin direğidir, yuvayı dişi kuş yapar…” Türk toplumunda kadının saygın bir yeri vardı. Orta Asya´da kurulan ilk Türk devletlerinde kadınlar erkeklerle eşit haklara sahipti. Devlet yönetiminde, hakanların yanında Hatun adı verilen eşleri de söz sahibiydi. Ata biner, ok atar, güreş yapar, savaşlara katılırdı. Türk halkı tarafından İslam dininin kabulüyle, Arap ve Fas gelenekleri Türk toplumuna girmeye başlamıştır. Kadınların erkeklerle eşit yaratılmadığı ve yalnızca kadın olmaları nedeniyle, zekadan yoksun oldukları inancı yaygınlaştı. Ve Türk kadınlar, daha önce sahip oldukları haklarını yitirdiler. Babaya çocuklarının sayısı sorulduğunda, sadece erkek çocuklarının sayısını verirdi. Yanlış anlamalara neden olmaması için, dikkatinizi bir noktaya çekmek isterim. Bu tür davranışların altında yatan İslam dini değil, İslamiyetin yanlış bir biçimde yorumlanmasıydı. Cahiliye devrinde kız çocukları diri diri toprağa gömülür, kız çocuğu dünyaya gelen baba utancından toplum içine çıkamazdı. Kadın bir eşya gibi pazarlarda satılırdı. Peygamber Eİfendimiz Hz. Muhammed (SAV) bu durumu yasaklamış, kız çocuklarına yaşama haklarının verilmesi sağlanmış, kadın itibar sahibi olmuş, layık olduğu saygıyı görmüştür. Ailelerde, kız çocuğu dünyaya gelince utanmaktan, toplumda aşağılanmaktan kurtulmuş oldu. Görüldüğü gibi kadın hakları, Peygamber Efendimiz tarafından sağlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğunun gerileme devrinde, kadının toplumdaki statüsü tamamıyla değişmiştir, evlilik ve boşanma konularındaki dini kurallar kadının aleyhine dönmüştür. Kadınların yanlarında refakatçı olmadan sokağa çıkmaları yasaklanmış, vücutlarının tamamıyla örtülmesi için çarşaf giymeleri, yüzlerini örten peçe takmaları zorunlu hale getirilmiştir. Mirastan hak almaları insafa bırakılmış, okula gitmeleri mümkün kılınmamıştır. Okuma yazma oranı %2´lerle sınırlıydı. Durum böyle iken, Cumhuriyetle birlikte kadın itibar sahibi olmuştur. Avrupa da daha kadın haklarından söz edilemezken, cumhuriyetle birlikte, ülkemizde 05 Aralık 1935 tarihinde kadına seçme seçilme hakkı verildi. Sadece bu mu? Okula gitmeleri sağlandı. Erkekler gibi eşit haklara sahip oldular. Mirastan eşit pay almaları mümkün hale getirildi. Mahkemelerde şahitlikleri kabul edilir hale getirildi. Meslek sahibi olmalarının önü açıldı, iş sahibi oldular. Ekonomik özgürlüklerine kavuştular. Kadınlar, yuvamızın temel yapı taşı olmalarının yanında, ulusal gücümüzdür. Nüfusun %50´den fazlasını oluşturan kadınların, ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi olmalıdır. Bir ulusun uygarlığının, o toplumda kadının yerine verilen önemle ölçülebileceği bir gerçektir. Kadının sosyal değerinin yeterince anlaşılamadığı ya da değerlendirilemediği dönemlerde, toplumlar gelişmemiş ve ilerleyememişlerdir. Kadının, saygınlığını kazanabilmesi, toplumdaki yerinin belirlenmesinde eğitimin önemi büyüktür. Bu da ancak çağdaş eğitimle mümkün olabilir. Bu gün, kapalı rejimlerle yönetilen Suudi Arabistan´da dahi kadınlara bazı haklar verilmeye başlanılmış, İran´da beyaz Çarşamba diye nitelenen başörtüsü protestoları yapıldığı ortada iken, kadınlarımız orta çağ gerisine dönme hevesleri ne ola ki.? Ve son söz olarak demek isterim ki; “kadın yerde sürünmeye değil, omuzlar üstünde göklere yükselmeye layıktır.” Mustafa Kemal Atatürk. Günümüzde, dünyada kadın hakları haftası, emekçi kadınlar haftası gibi günler kutlanmaktadır. Kadınlarımız sahip oldukları hakların kıymetini bilmeliler, orta çağ zihniyetine dönme hevesleri gibi hevesleri olmamalı. |