Yol arkadaşına ihtiyacım var. Ama canlı bir yol arkadaşına… Gönlümün istediği yere taşıyacağım ölülere ya da kadavralara değil. Nietzsche ne güzel söylemiş… Günümüzde insanın en çok ihtiyaç duyduğu şey, gerçek ve samimi bir dost. Yapıcı yargılara, anlamlı sohbetlere ve içten paylaşımlara hasret kaldık.

Ne kadar yalnızlaştırıldık… Etrafımızda derdimizi paylaşacağımız, bilgi alışverişi içinde eşsiz sohbetler edeceğimiz, mutluluğumuzu dile getireceğimiz ne bir aile üyesi ne de dost kaldı. Öyle bir döngünün içindeyiz ki herkes mutsuzluk içinde boğulurken mutluluk çığlıkları atıyor. Kalabalıkların ortasında, derin bir yalnızlıkla savaşıyoruz. Hatta artık yalnızlık, bu çağın en güvenilir sığınağına dönüştü.

Yaşadıklarımız, bizi iki bacaklılardan korkup dört bacaklılarla dost olmaya itti. Çünkü onlar bizimle birlikte mutlu, bizimle birlikte hüzünlü… Yargılamazlar, incitmezler, bakışlarıyla kalbimizi ısıtırlar. Bence hayvanlar insanları, hayvani yönlerini olağanüstü tehlikeli bir şekilde kaybetmiş muadilleri olarak görüyorlar ; yani insanların mantıksız hayvanlar, gülen hayvanlar, ağlayan hayvanlar, mutsuz hayvanlar olduklarını düşünüyorlar. Ki haklılar da…

Almancanın en güzel kelimelerinden biridir “die Zweisamkeit”. “İki başınalık” demektir. “Einsamkeit” biraz buruk bir yalnızlığı, insanın kendiyle tek olma halini ifade eder. Ama “Ein” değil de “Zwei” samkeit olunca, iki kişinin bir olması, kendi dünyalarında bir bütün haline gelmesi anlamını taşır. Kalabalıklardan uzak, samimi ve özel bir beraberliktir. Yani, yalnızlığın melankolisine karşı, sevdiğin biriyle paylaşılan bir tür “birlikte yalnızlık”…

Ama günümüzde duygular o kadar tüketildi ki insanlar kendi başına, kendi alanlarında mutlu olmayı seçmek zorunda kaldı. Ve bu durumu haklı da görüyorum. Çünkü etrafımızdaki insanlar kendi bakış açılarıyla, kendi yargılarıyla bizi bize anlatmaya çalışıyor. Öyle baskın ve öyle eminler ki! Günün sonunda bu rabarba güruhu bizi bitkin bırakıyor. Tüm gün onların anlattığı “biz” ile kendimize savaş açıyoruz. Ya da başkalarına ait sözlerin gölgesinde, kendimizi yok sayıyoruz.

Yargı bir yere kadar… Bence artık sohbetlerin en güzel yanı yapıcı olmak ve öyle konuşmak. Gerisi tırıvırı…